Başkent'in Tarihi

Tüm renklerin kardeşçe yaşadığı şehir.

Ta antik çağlardan başlayarak, tarih boyunca; feodal beylerin, düklerin, kralların, lordların, soyluların, baronların, şövalyelerin, vali paşaların, Beylerbeyi’nin hüküm sürdüğü bir kentti Lefkoşa… Lefkoşa, haritaya bakıldığında, Kıbrıs’ın hemen hemen ortasında yer alıyor. Bizim “Lefkoşa”, Kıbrıslı Rumların “Lefkosia” dedikleri bu şehir düz bir alanda kuruludur ve tarihsel dokusunda birçok medeniyetin, kültürün, dinin izlerini taşımaktadır. Bilinen en eski adı “Lidra”dır… Toprağında; Tunç dönemine, Roma dönemine ait kalıntılar var… Lefkoşa, Bizans döneminden itibaren Kıbrıs’a hükmetmiş hemen tüm devletlere “başkent” olarak hizmet etmiştir. Şehirde; özellikle Lüzinyan Krallığı (192-1489) Venedikliler (1489-1570) ile 370 yıl süren Osmanlı yönetimi (1571-1878) ve İngiliz koloni idaresi (1878-1960) dönemlerine ait tarihsel yapılar dikkat çekmektedir. 16. Yüzyıla kadar bir Hristiyan kenti olan Lefkoşa, Osmanlılar tarafından fethedilince İslam mimarisi de şehirde görünür olmaya başladı. 1920’lerde Anadolu’dan gelen Ermeniler yoğunlukla bu mahalleye yerleşmişti. Burada bulunan Ermeni Kilisesi, (Notre Dame de Tyre) restore edildi ve şehrin kültürel mirasına katıldı. 300 yıla yakın süren Lüzinyan Krallığı döneminde Lefkoşa Orta çağ Feodal Şehir anlayışı ile yönetilmiş ve adanın idari başkenti olarak kalmıştır. Bu dönemde Lüzinyanlar şehrin etrafına surlar da inşa etti. İlk surları Kral I. Henry 1211'de iki kule ile birlikte inşa ettirdi, I. Peter üçüncü bir kule inşa ettirdi ve II. Henry şehri tamamen surlar içine aldı.

Lüzinyan döneminde baş kilise olarak kullanılan St. Sophia Katedrali, Osmanlılar tarafından camiye çevrilmiş ve “Selimiye Camii-Ayasofya” adını almıştı. Bu muhteşem tarihi yapı; 1326 yılından beri önce Hristiyanlara sonra da Müslümanlara ibadet mekânı olarak hizmet etmiştir. Surlariçi’nde Derviş Paşa Konağı, Arabahmet Camii, Haydarpaşa Camii, şimdilerde kültürel amaçlarla kullanımda olan Ayluka Kilisesi de dikkat çeken yapılardır. Samabahçe evleri Lefkoşa’nın ilk toplu konut denemesidir… 2004’te AB fonları ile restore edildi ve Lefkoşa’nın “otantik” değerlerine eklendi. Surlar dışında; Köşklüçiftlik, Kumsal, Dereboyu, Taşkınköy, Göçmenköy, Ortaköy, Kermiya, Yenişehir, K. Kaymaklı gibi bölgeler var. 1950’li yılların başlarına kadar Lefkoşa kenti demografik bakımdan karma bir karakter taşıyordu. Tahtakale, Ömerge, Strovolos, K. Kaymaklı, Eğlence gibi bölgelerde Rumlara oranla az sayıda Türkler vardı. Ayluka, Arabahmet, Yenicami gibi mahallerde de hatırı sayılır sayıda Rum yaşamaktaydı. Arabahmet bölgesinde ise Ermeniler çoğunluktaydı. İki toplum arasında etnik çatışmalar başlayınca; İngiliz sömürge idaresi, ilk kez 1956 yılında Türk ve Rum mahalleleri arasına tel örgüler yerleştirdi. Böylece Türk tarafında kalan Rum esnaf kentin güney kısmına, güneyde kalan Türkler de kuzeye kaçtılar. 1958’de şehirdeki etnik çatışmalar doruğa ulaştı. Yüzlerce insan sokaklarda öldürüldü. Aykasiyano ve Tahtakala gibi mahallelerdeki Türkler kuzeye kaçtılar. 1958’de İngiliz makamları şehri tel örgülerle Türk ve Rum tarafları diye ikiye ayırdı. Yaratılan sınıra da ABD’den esinlenerek “Mason-Dixon Hattı” denildi. 1963’te ise şehir “Yeşil hat”la tam olarak ikiye bölündü. Bu dönemde Arabahmet bölgesinde yaşayan Ermeniler evlerini terk ederek güneye taşındılar. Kent; barikatlar, kum torbaları, variller ve mevzilerle iki bölgeye ayrıldı. 1974’te askeri harekât sonucunda; Kızılbaş, Kaymaklı ve Kermiya’da yeni alanlar Lefkoşa’nın Türk bölgesine katıldı. Günümüzde Lefkoşa kenti hâlâ iki bölgeli karakterini sürdürüyor. Arada BM kontrolünde bir alan bulunuyor. Ancak Rum tarafı ile Türk tarafı arasında üç tane geçiş noktasından iki taraf arasında seyahat etmek mümkün. Bu noktalardan insan, araç ve ürün geçişleri kontrollü ve izinli olarak yapılabiliyor. Başkentin Türk ve Rum tarafları arasında ilk kez 23 Nisan 2003’te Lidra Palas kapısı açıldı. Arkasından, 10 Mayıs 2003’te Metehan ve 3 Nisan 2008’de Lokmacı kapısı açıldı.

Askeri mimarinin en mükemmel örneklerinden biri olan Lefkoşa Surları, 5 kilometre uzunluğunda, birbirlerine uzaklıkları eş 11 burçtan ve 3 anıtsal kapıdan oluşmaktadır. Lüzinyanlar döneminde şehir, surlar içi ve surlar dışı olarak iki bölümde incelenebilir. Lefkoşa’da halen varlığını sürdüren ve şehre büyük bir güzellik katan surlar, Venedikliler tarafından inşa edildi. 11 tabyası bulunan surlarla, Lefkoşa yuvarlak bir şehir haline getirilmişti. Lefkoşa’nın surlariçi bölümüne, üç kapıdan girilirdi: Girne kapısı, Baf kapısı, Mağusa kapısı… Şehir insanının sebze, meyve, et ve her türlü ihtiyacını karşıladığı Bandabuliya ile eskiden köy otobüslerinin park ettiği hanlar da dikkat çeken yapılardır. Surlariçi, tarihsel yapılar bakımından bir kültür hazinesidir. Günümüzde hâlâ varlığını koruyan birçok binada, birkaç uygarlığın izlerini görmek olasıdır… Surlar içinde en çok dikkat çeken yapılar arasında; Büyük Han ile Selimiye Camii vardır…